28 Haziran 2015 Pazar

KUSURSUZSANIZ GERÇEK DEĞİLSİNİZ.......




     
            Kusursuz olmak.... Belki bir çok insanın belki hepimizin yegane istediği şey... Kim bu erdeme sahip olmak istemezki... Bazılarına göre bu psikolojik olarak aşılanır, bazılarına göre ise genlerden gelen bir duygu olduğu varsayılır. 

               Ancak esas olan bir gerçek var ki kusurluyuz. Allah herşeyi yaratırken mutlaka bir yerinde bir kusur bırakarak yaratmıştır. Bu dünyada kusuru olmayan tek bir canlı yoktur, olmamalıda. Dezavantaj gibi görünen bu durum aslında bizim gerçek olduğumuzun en büyük kanıtı. İnanmıyorsanız lütfen dışarı çıkıp en kalabalık yerlerden bir yerde bir banka oturup geleni geçeni seyredin. Göreceksiniz ki gelip geçen o insanların ya somut yada soyut mutlaka kusurlarına şahit olacaksınız. Çünkü herşey gözlemlemekle başlar. Birşeyleri gözlemlemeye başladığınızda hiç farketmediğiniz ufacık ayrıntıları bile görürsünüz. Peki neden Allah herşeyde bir kusur bırakarak yarattı ? Seçim yapabilmemiz için... Çünkü eğer seçim yapamadan herşeyin en iyisine sahip olabilseydik, o zaman yokluk eksiklik gibi kavramları hiç tanımayacaktık. Bu kavramların olmadığı bir dünyada yaşayan insanları düşünün. Büyük ihtimalle iyi bir dünya olmazdı.

          Kusurlar vardır, çünkü kusurlar hayatımızda fedakarlıklar, seçimler yapmayı gerektirir. Kusurlar herşeyin ayrı ayrı kıymeti olduğunu gösterir. Hiçbirşeyin eşit olmadığını gösterir. Bizide gerçek yapan budur zaten. Bir ayakkabı, ev, araba, arkadaş vb. birçok şeyi seçerken belli parametrelere dikkat ederiz. Önüne gelen ilk evi almazsın yada ilk gördüğün kızla yada erkekle evlenmezsin. Bize uygun olan neyse onu seçeriz. Ancak gelin görün ki biz insanlar kusur nedir bilmiyoruz. ve kendimizce herşeyin en iyisini arıyoruz. Kusurlu olan birşeyede tamam diyemiyoruz. Mükemmellik biz insanlar için en iyi olan şeydir nedense. Birşeyde kusurlu olsun hayatında ne var sanki... Ama yok olmaz herşey muazzam olmalı... Bir şeyin en iyisini aramadan önce lütfen kendinize sorun siz kusursuzmusunuz? Yada mükemmelmisiniz... Cevap açık değilsiniz, değiliz. 

             Mükemmel olmak önce kusurlu olmakla başlar. Kusursuz olmak en büyük kusurdur. Çünkü hiçbirimiz mükemmel değiliz olamayız. Sadece olduğumuzdan daha iyi olabiliriz.  Çünkü her insan, her canlı kusurlu doğar.  O yüzden mükemmel olmadığınıza inanın. Kusur aramak sadece kötülüğü getirir. Mevlananın dediği gibi ''KUSUR BULMAK İÇİN BAKMA BİRİNE,BULMAK İÇİN BAKARSAN BULURSUN. KUSURU ÖRTMEYİ MARİFET EDİN! İŞTE O ZAMAN KUSURSUZ OLURSUN''
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin ! işte o zaman kusursuz olursun. - See more at: http://www.siirara.com/oku-kusur-bulmak-icin-bakma-birine-bulmak-icin-bakarsan-bulursun-kusuru-ortme-346.aspx#sthash.yghypmFo.dpuf
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin ! işte o zaman kusursuz olursun. - See more at: http://www.siirara.com/oku-kusur-bulmak-icin-bakma-birine-bulmak-icin-bakarsan-bulursun-kusuru-ortme-346.aspx#sthash.yghypmFo.dpuf
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin ! işte o zaman kusursuz olursun. - See more at: http://www.siirara.com/oku-kusur-bulmak-icin-bakma-birine-bulmak-icin-bakarsan-bulursun-kusuru-ortme-346.aspx#sthash.yghypmFo.dpuf
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin ! işte o zaman kusursuz olursun. - See more at: http://www.siirara.com/oku-kusur-bulmak-icin-bakma-birine-bulmak-icin-bakarsan-bulursun-kusuru-ortme-346.aspx#sthash.yghypmFo.dpuf''
            
            Herşeyin seçimlerden ibaret olduğu bu hayatta bırakın bazı şeylerde mükemmel olmayıversin. Bu egolarınızdan kurtulduğunuzda göreceksinizki hayat ufak tefek şeylerle size daha basit, daha güzel bir yaşam verecek.

                                                                                                      Hayırlı Ramazanlar....



7 Haziran 2015 Pazar

İNSAN SEVGİSİNE LAYIK BİRİNİ BULAMADIĞI İÇİN YALNIZDIR.



           


     
             Hepimiz hayatımızda yalnız insanlar tanırız. Kimilerine yalnızlar diye içimizden söyleriz. Hatta geniş bir kavram vardır. Yalnız insanlar sevimsiz keyifsiz olur diye... Sanki yalnız kalmak onların elindeymiş gibi davranırız...  Ve işin garibi doğrusuda öyle. Yalnızlık o insanların elinde. Ama bunu nedeni hiçkimse tarafından sevilmediği için değil, sevgisine layık birini bulamadığı için yalnızdır. Yalnız kaldı diye ona yardımcı olmak sadece onu başka bir yola sevketmek olur.yeni acılar yeni üzüntüler yaşamasına sebep olur.  Çünkü hayatımızda her insanın bir eşi olduğuna inanılır. Herkesin bir ruh eşi vardır. Ve o eşi bulduğunda değişim çok büyük olur iki insandada.. Bunu bir çiçeğin suya kavuşması yada kızgın kumların serin sularla buluşması gibi düşünün. Ancak bu sadece layık olduğu bir insanla mümkündür.
    
             Her insanın layık olduğunu düşündüğü bir eşi vardır. Hayatının bir evresinde karşılacağına inanarak yaşar hep... Kimisi karşılaşır kimisininde karşılasmaya ömrü vefa etmez. Bu kader yazgısının ne zaman tecelli edeceğini kimse bilemez. O yüzden bekleyip görmek gerek... Ama eğer bulursanız onu bırakmayın... Çünkü bu belki hayattaki son şansınız olabilir. Ve o şansı kaçırdığınızı ilerleyen yaşlarda bir hastane yatağında tek başınıza kaldığınızda anlarsınız. Size önerim eğer o yalnız insanlardan biriyseniz bu durumdan vazgeçmeniz. Bu şansı iyi değerlendirin ve hayat boyu mutlu yaşayın. Çünkü o insanı kaybettiğinizde ondan sonra gelecek hiçkimse sizi mutlu edemez. 

            Hayatınız boyunca en güzel dostlukları kurup,  adınızı bile unutturup size hayat verecek en güzel aşkı yaşamanız dileğiyle...

29 Nisan 2015 Çarşamba

ÖLMEK BAZEN YENİDEN DOĞMAK DEMEKTİR....


Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba....

   Bir süredir ilgilenemediğim ve yazamadığım blogumla ilgilenmem için bir ilham perisi kapımı çaldı. Ve bende o çağrıya kulak vermeye karar verdim. Umarım bu dönüşüm herkes için güzel şeyleri beraberinde getirir.
    
    Evet ölmek bazen yeniden doğmaktır dedim. Her ne kadar  fiziki olarak imkansız olsada bu durum anlam olarak büyük önem arz eder. Ve ihtiva ettiği bu durum hayatımıza bazen olumlu bazen olumsuz yansır. Bu anlayış eski mısırda bir firavunun yaşadığı bir hadise olarak karşımıza çıkmaktadır. Günlerden birgün firavun şifrelerin bulunduğu bir parşömene sahip olabilmek için bir mısır piramidine gelir. Ve geldiği bu yolda can dostu arkadaşıda eşlik eder ve birçok tuzağı aşarlar. Son tuzağa geldiklerinde ise kapıdaki levhaya göre bir kişi geçip ölecek diğeride parşömene sahip olabilecektir. Tuzağın başka bir yolu yoktur. Bunun farkına varan firavun, kendini feda eder ve kapıdan geçer... Bir ışık hüzmesi sonucunda kendini piramidin dışında bir yerde baygın halde bulur. Kendi yaşamakta olduğu gibi, parşömenide elde etmişlerdir. Rivayete göre firavun kendini öldürmek için girdiği kapıdan ölmüş ve yeniden doğmuş olarak çıkmıştır.

  Olmuyorsa zorlamamak gibi birşeydir aslında doğmak için ölmek.  Hayatta sayısız fırsatımız var yeniden doğmak için... Mesela sigarayı bırakabilirsiniz. Alkolü bırakabilirsiniz. Kumar oynuyorsanız oynadığınız kağıtları masada bırakablirsiniz. sağlıklı bir hayata başlayabilirsiniz. Yada birine aşık olabilirsiniz. önemli olan ne için yeniden bir başlangıç yapmak istediğiniz... Bazen bırakıp gitmeniz gerekiyorsa yapın. Ama bunu yaparken doğru nedenler için yapın. Unutmayınki dünyada her yaşanan ölüm aynı anda yeni bir doğumun sebebidir. Her ölümden sonra yeniden doğmak yeni bir beyaz sayfanın açılmasıdır.

   Hayatta yepyeni beyaz sayfalar açmak dileğiyle.....

24 Ağustos 2013 Cumartesi

SAMSUNG GALAXY NOTE 3 GELİYOR....AMA GERÇEKTEN GEREKLİMİ????



       Evet... Samsung'un  yeni oyuncağı Note 3 Eylül ayında raflardaki yerini alacak. Daha önce Note serisi kullanmamış olanlara tavsiyem Note serisinden bir telefon alırken dikkatlice düşünmeleri yönünde... Bu harika phablet telefonlara gerçekten ihtiyacınız varmı ?

        Şu konuda hepimiz hem fikiriz ki bir telefon alırken fiyatı bizi teknolojik özelliklerinden daha çok ilgilendiriyor. Çok genç yada çok yaşlı birinin elinde bu telefonlardan görmek çok mümkün hale geldi artık. Ancak alan kişilere aldıkları telefonlardan almak istediğimizi ve özelliklerini sorduğumuzda hep aynı cevapları alırız. İşte 8 MP kamerası var. Şu kadar hafızası var gibilerden....Ancak telefonun sağladığı kolaylıklardan püf noktalarından haberleri yok bile :))))) hadi kendimize şunu soralım elimizdeki akıllı telefonun tüm özelliklerini gerçekten biliyormuyuz? Biliyorum diyen kişi sayısının bir elin parmağını geçmeyeceğinden temin ederim sizi. Örneğin ben bile elimdeki NOTE 2 nin özelliklerini % 75 kadar biliyorumdur. O yüzden kız gibi telefon değiştirme huyunuza gem vurun ve önce telefonunuzun tüm özelliklerini öğrenin.

         Şimdi gelelim yeni oyuncağımız NOTE 3 'e.... Önce ekranla başlayalım. Bildiğiniz üzere Note 2 de 5.5 İnch ekran var. Note 3 de bu ekran boyutu 5.6 ila 6.0 İnch arasında değişecek. Burada en çok sorulan soru şu...Nasıl taşıyacağız. Emin olun büyük ekranlı bir telefona geçtiğinizde normal boyuttaki telefonlar ilginizi çekmiyor artık. Ancak taşıma ve tek elle kullanma durumunu gözönüne alırsak alışmak çok zaman alıyor.  Bu telefonu alıyorsanız ve elinizde taşımak istemiyorsanız Bluejean pantolonlarınıza elveda deme vakti geldi. Cepleri büyük olan pantolonlar şortlar gerekiyor artık size. Almadan önce bir yerden bulacağınız note 2 marka bir telefonla alıştırma yapın mutlaka...

         Sıra işlemci ve diğer aksamlarda....Note 2 4 çekirdek 1.6 ile gelmişti... Emin olun son derece yeterli ve hızlı...ardarda 4-5 uygulama açıp kullanabiliyorsunuz ve kasma yok...  Note 3 ise daha netleşmemesine rağmen 4 yada 8 çekirdek ile gelecek. Bu note 2x2 demek oluyor. Hızını siz düşünün. Diğer sorun ise ağırlık... Note 2 180 gr ile geldi ve kılıfla beraber 200 gr ağırlıgı var. Note 3 donanımı gereği daha ağır gelecek ve cebinizde 250 ila 300 gr arasında ağır bir şeyle dolaşmak kırmadığınız sürece harika bir duygu olabilir :))) Note serisinde bulunan ve herkesin bir haber olduğu kies air özelliğide note 3 te bulunacak. böylece kablo olmadan bilgisayar ve telefon arasında veri alışverişi mümkün olacak. Bluetooth teknolojisini birgün gömecek olan s beam özelliği ise yine note 3 de de bulunacak diğer bir artı... Böylece telefonlarımızı birbirine tokuşturduğumuzda Wifi Direct bağlantımız devreye giriyor ve Bluetooth ta 2 dk de atılan bir veri S beam da saliseler içersinde gönderilebiliyor. Kamersını 13 MP olacağı ise sızan bilgiler arasında.

        S not özelliği ise yine note3 ümüzü süsleyecek. Buraya dikkat... Note serisini s serisinden ayıran en önemli özellik Spen dediğimiz kalemimiz. Bu kalem varken yanınıza kağıt kalem ve photoshop programı cetvel gibi şeyler almanıza gerek yok. Aklınıza gelebilecek herşeyi ama herşeyi çizmenize olanak sağlayan harika bir yapısı var. Bu karakalem bir çalışmada olabilir. jeoloji ders notlarınız olabilir yada bir mimnari yapı bile çizebilirsiniz. hayalgücünüzü zorlayın derim arkadaşlar :))))

        Sonuç olarak şunu söyleyeyimki Çok performans istiyorsanız büyüklüğüne razı olacaksınız. Tek sorun büyüklük dersek gerisi için denemeye değer :)) Tüm özelliklerini öğrenmeyi denediğinizde hayatınızın ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz. Bir arkadaşımın dediği gibi... Her canlı birgün Note serisinden bir telefonu tadacaktır :))))) 

16 Haziran 2013 Pazar

TÜM BABALARIN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN.....



        Aslında olaylar yukarıda yazılanlar gibi oluyor. Çokta farklı değil zaten birçok babanın hayatı. Tabii bu resim sadece gerçek baba olanlar için geçerli bir durum.

          Baba olmak için illa onun dnasından olmasına gerek yok. Sokakta yürüyen babasız bir çocuğun başını okşamanız bile sizi o çocuğun gözünde baba yapar zaten. O yüzden etrafta ahmet baba mehmet babalar var zaten :)))

           Sözü üzatmadan bu karikatür resimle babalar gününüzü kutlarım.



                                                                                                             FOTBOL's

12 Mayıs 2013 Pazar

TÜM ANNELERİMİZİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN :)))))))))



         Annelerimiz...Bize bu hayatta bir babadan daha çok emek veren bize hayatın tüm nimetlerini yaşatmaya çabalayan, yeri geldiğinde kol kanat gerip yeri geldiğinde döven annelerimiz....

          Genç nesil olarak şunu kabul edelim: "Hiç birimiz annelerimizin kıymetini bilmiyoruz." Bunu itiraf edemeyen birine adam demem zaten. Bizi küçüklükten beri büyüten herşeyi öğreten annelerimizi sadece Anneler günün de hatırlayıp birkaç hediye ile sadece senede bir gün gönlünü almanın doğru olduğu safsatalarını bırakın. Çünkü bu koca bir yalan. Bütün sene neredeydin şimdi mi aklına geldi kutlamak. 

        Ergenlik çağından sonra annelerimizi hemen hemen hiç birimiz dinlemeyiz. Yada önemsemeyiz. Bir kaç arkadaş bir kız yada erkek arkadaş annemizi unutmamız için yeterli bir sebep olarak görürüz. kimimiz bu işi abartır annesine of demek günahken tutar dövmeye kalkar azarlar iter kakar hor görür. Ama annemiz o kadar kötü davranmanıza rağmen yinede sizi sever kol kanat gerer. sizle üzülür sizle sevinir.

       Şunu unutmayın. Bir kız yada erkek arkadaş, canından çok sevdiğin arkadaşların, bütün çevren sadece hayatının bir bölümü için var. Bir yerden sonra olmayacaklar. Ve sen bir gün yalnız kaldığında yanında sadece annen olacak. Ahirette annenin gönül rızası olmadan sen bir hiçsin. Bir kız seni para, bir erkekte senden daha iyi bir kız bulduğu zaman çeker gider. babanla kavga edersin. Ama bunların hepsinde yaslandığın tek omuz, sığındığın tek liman annendir. Herkes seni dışlarken yanında kalan annendir. Babanın seni değersiz biri gibi gördüğü zamanlarda bile annenin gözünde pırlantasındır. Hayatının er anında herşeyini paylaşabileceğin tek varlıktır annen.

      Gençliğin hırsıyla anlamadığımız annemizin kıymetini bir gün mezarını başında anlamak istemiyorsanız o muhterem kadının kıymetini bilin. Gelin bugün bir başlangıç yapalım. Bugün sizin için bir milat olsun. Annenize bir gün değil hergün anneler günüymüş gibi davranın hayır rızasını alın. Ve şunu unutmayın. Hiç bir kız hiçbir erkek hiç bir mal mülk bir annenin gülümsemesi size oğlum yada kızım demesiyle eş değer olamaz. Dünyanın heryerinde saygı kazansan bile annenin saygısını kazanamamışsan acırım haline arkadaşım!!!!!!

         Evet bu kadar iğneleyici yazdığım için beni affedin. Ama anneler gününde sağa sola hediye almak için koşuşturan insanların annelerine değer vermediklerini gördükçe üzülüyorum. Eğer siz bu yazdıklarımdan doğru olanları yapıyorsanız diyecek sözüm yok. Ama yanlışlarınız ağırlıktaysa anneniz hala hayattayken bence birşeyler yapmayı deneyin. Umarım geç kalmazsınız... 

     

                         TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜNÜ KUTLARIM.......



                                                                                                             FOTBOL's

HAYAT SEÇİMLERİMİZDEN İBARETTİR....




    Evet uzun bir aradan sonra yeniden sizlerleyim okurlarım.... Son zamanlarda yazılarımı sık sık aksattığımı biliyorum ama inanın elimde olmayan sebeplerden ötürü yazamıyorum sizlere...
  

     Bugün dikkatinizi çekmek istediğim konu seçimlerimiz... Hepimiz hayatta bazı seçimler yapmak zorunda kalırız. Çünkü yaptığımız yada yapacağımız seçimler hayatımıza yön veren yegane olgulardır. Bu olgular en küçük bir seçimden başlar en büyük seçime kadar gider. Bunun sonucunda iyi yada kötü bir bedel öderiz. En basitinden düşünürsek, bir futbol maçında pas vereceğimiz arkadaşımızı seçeriz. O kişiye pası atarken onu tanıyorsak yapacağımız atağında sonucunu biliriz. zaten tanımıyorsakta attığımız bir kaç pastan sonra tanışmış oluruz muhteremle :)))) Bu aynı şekilde bir kız veya erkek arkadaşta olabilir.. Tabii bu hayatınızdaki en büyük karardır. Çünkü belkide o kişi sizin için doğru işidir ve evlenmeye kadar gider. Bu seçimi yaparkende bir pas atmaktan çok daha fazlasını düşünmek zorunda kalırız. Çünkü bu bizim hayatımızın geri kalanını şekillendireceğimiz anlamına gelir. Tabii bu seçimin sonucu kötü olursa ayrıldığınız sevgiliniz sizi arar suçlar durur. ve bi çoğunuz da benim yaptığım gibi içinde birşey hissetsede hissetmesede tanımamazlıktan gelerek hayatını sürdürür. Tek teselliside yanlış seçim yaptım unutalım gitsin olur :))) 

    Bu verdiğim iki örnektede seçimlerimizi yaparken aklımıza gelen şıkları düşünürüz. Bu şıklardan sadece biri doğrudur. Genelde doğru olduğuna inandığımız şıkkı seçer ve yanılırız. Ancak şıklarımız arasında ne yazıkki hepsi yada hiçbiri gibi bir seçenek yoktur. Bunu bir soy ağacı gibi düşün. En baştan yaptığın bir seçim dallanır budaklanır ve seni iyi yada kötü bir yere getirir. Yaptığın iyi seçimler seni saygın herkes tarafından sevilen biri yaparken kötü seçimlerin ise seni kötü bir imaja sürükler.

     Bu kadar şeyi anlatıp durdum. Sonuçta verebileceğim tek bir düşünce var. LÜTFEN HAYATTA SEÇİMLERİNİZİ İYİ YAPIN. Bu sizin en büyük kazancınız olacaktır. Yarın hayatınızı bir uurumun kıyısında sonlandırmayın.


                                                                                                             FOTBOL's

24 Mart 2013 Pazar

NOTE 2 Yİ SALLAR DENEN LG OPTİMUS G PRO YU ARAŞTIRDIK.... İŞTE SONUÇLAR






           Günlerden salı... Akşam yorucu bir iş dönüşü adamım oziie ile buluşup bir teknosohbet yapalım dedik. Göztepe köprüsü altındaki kafelerden birinde oturup ozzie nin laptopundan telefonlara bakıyorduk. Teknoloji aşkı ozzie için genelde telefonlardan ibarettir. Elinde bir note 2 olmasına rağmen adam hala üstüne ne çıkar neler olur diye bakınıp duruyor. Onun bu araştırmacı halini sevmişimdir herzaman :)))) 

             Neyse oturup herzamanki rutin teknosohbetimizi yaparken ozzienin açtığı bir site kafamızı karıştırdı. sitede 4 adet telefon karşılaştırılıyordu ve LG OPTİMUS G PRO adındaki phablet telefon note 2i geçen özellikleri ile ışıldıyordu. Sizi önce karşılaştırma listesi ile başbaşa bırakayım biraz :)))



          Bu durumu görünce araştırma yapıp gerçekten note 2 yi geçebilirmi öğrenmek istedik.   Kolları sıvayıp önce mediamarkt ta ki arkadaşlarımıza gittik. Biraz çay kahve den sonra LG optimus G Pro yu sorduk. Aldığımız yanıt bizi şaşırttı diyebilirim. Telefonun özellik olarak iyi olaileceği ancak satış sonrası teknik destek güncelleme vb. durumlarda daha geride oldukları için Lg marka telefonların geride olduğunu öğrendik.Ancak yinede LG nin samsungtan geri kalmadığını ve iyi olan özellikleri ile note 2 yi geçebileceğini tamamen test edildikten sonra karar verilip ön yargılı olunmaması gerektiğini söylediler.  Bu arada mediamarkt ta gün boyu PS 3 te  oyun oynayabileceğinizi hatta arkdaşlarınızı getirip turnuva bile yapıp ödüller alabileceğinizi belirtelim :))  Tabii bu bize yeterli gelmedi. Biraz daha derinleştirdik araştırmamızı..

      
           Sonraki durak Teknosa oldu. orada tanıdıklarımız yoktu ama samimi bir müşteri olarak girip sorduk Optimusu.. Onlarında ellerinde bulunmadığını telefon hakkında bir bilgileri olmadıklarını söylediler. bu bizi kesermi? kesmez tabiii.. bu işlerde usta olan ozzie vatan bilgisayardaki dostlarımıza gitmeyi önerdi. Gidip sorduk ve ordaki dostlarımızda Note 2 yi geçen bir telefona rastlamadıklarını ancak bizim Türk insanının bazı şeylere önyargılı davrandığı için LG yi tercih etmediklerini, tam test edildikten sonra çok revaçta bir telefon olabileceğini söylediler. Yinede note 2 den ucuz olduğunu ve bütçesi düşük olanlar için bir note 2 olabileceğini söylediler.

         Bu araştırmalar sonunda evimize dönüp şu kararı verdik. Telefon özellik olarak Note 2 yi geçer  ancak menü olarak yerleşimi kullanım açısından alışmakta zorluk çekilebilir. Güncellemeler en son Lg ye geliyor. Tabii bu da bir eksi. En büyük eksikse Samsung'un S pen uygulaması devrim niteliğinde. Ve LG nin buna karşı bir anti silahı varmı bilmiyoruz. Karşılaştırma sayfalarında bununla ilgili bir bilgi yok. Telefon Türkiyede satışa sunulduğu halde hiçbiryerde bulamadığımız için telefonu test etme şansımız olmadı. Ancak Lg nin şu ana kadar çıkardığı tüm telefonlarda benzer sorunlar çıkardığını bilmemiz bizde LG nin yeni bir devrim yaratması beklentisini oluşturuyor. 13 Mp kameralı bir telefon istiyorsanız ve en önemlisi ekranı çok parlak olsun diyorsanız LG Note 2 den daha iyi bu konuda. Kısacası LG Optimus G pro yaygınlaşıp biz test edene kadar NOTE 2 kralımız diyebiliriz.Ama Optimus G Pro 'nun yinede önyargılı yaklaşılamayacak kadar iyi bir telefon olduğunu söyleyebiliriz.

        Umarım  bu araştırma telefon alma konusunda size yardımcı olabilir. Ha bu arada NOTE 2 alacaksanız acele edin çünkü nisan sonunda fiyatları yükselebilir. İyi günler dilerim. 

 NOT : Firma adları Reklam amaçlı verilmemiştir. Firma isimleri sadece araştırmanın ne düzeyde yapıldığını belirtmek içindir.



                                                                                                   FOTBOL's

17 Mart 2013 Pazar

AZRAİL PARMAK ARASI GİYER !!!!!!




         Evet burada paylaşmakta geç kaldığım, yalnız  içerisinde görev almaktan zevk duyduğum bir yapımı tanıtmak istiyorum sizlere....
 
     
           Herşey çocukluk arkadaşım Özgür TURHAN ın sosyal ortamdaki ilanını görmemle başladı. Kendisinin diğer yapımlarını da zevkle izlediğim için yeni yapacağı yapımda görev almakistediğimi kendisine ilettim. Sağolsun kırmadı beni. Şimdi düşünüyorumda... Tiyatroya gönül vermek harika birşey. 
 
     Birçok İzmirli bilir tiyatro konusunda biraz geri kaldığımızı... Buna çoğu zamanda içerleyenlerimiz vardır aramızda. Çekimlerle Ayberk abi (Ayberk OLGAY) ile çalıştıktan sonra anladım tiyatro konusunda izmiri kalkındırabileceğini...Belkide çağ atlatabileceğini... Onunla çalışmak müthiş bir duygu. Deneyimi tecrübesi ve insan deneyimi onu ileride tiyatro dünyasının harika çocuğu yapabilir. 
 
             Film grubu Kamusal mizah. Önceden hazırlanmış başka yapımlarıda var. Bu yapımlardaki başarısını Ayberk OLGAY'ın tecrübesi ve sınırsız yaratıcılığı ile taçlandırıp ortaya daha çok tat verebilecek yeni bir film ile karşımıza çıkıyor. zaten kamusal mizah uzun zamandır internet dünyasında fenomen olan bir grup.... Tamamen amatör oyunculardan oluşan bu grubun kapısı tiyatroya gönül verenlere her zaman açık.
 
            İnanın bir kısa film çekmek kadar zor birşey yok. bazı insanlar "ammmaaannn kısa olmuş bu" gibi sözler kullanıyor ancak inanın bu videonun bir sahnesini çekmek bazen bir günü alabiliyor. Bunu anlamak için içinde olmak yeterli.Ayrıca oynayan tüm kişiler amatör. Bu imkanları düşündüğünüz zaman birazdan izleyeceğiniz kısa filmden profesyonel zevk alabildiğinizi göreceksiniz. Teknolojinin ne kadar verimli kullanıldığına şahit olacaksınız.

          Önce sizi filmin fragmanıyla baş başa bırakmak istiyorum.Alttaki linkten izleyebilirsiniz.
 

                                                 http://youtu.be/c6RPbQ2ZubU
 
 
            Filmin  ana içeriği son Final Destination gibi işlesede ölüm şekilleri ve espriler ince ve manalı düzenlenmiş. Fragmanda ser verip sır vermeyen kamusal mizah grubu çektiği filmle herkese beklentilerinin üzerinde bir deneyim sunuyor.  Çok bekletmeden filmi izleyelim :



                                                http://youtu.be/pQwJcMhatJs



          Kamusal mizahtan çok fazla video çıkmıyor bu yüzden videoları çok değerli. Takdir edersinizki Amatör imkanlarla çalışan bir grubun ekonumik yetersizlikler yaşaması çok normal. Bu videolar herkesin elini taşın altına koyması ile oluşuyor. 


             Ufukta yeni bir film görünmüyor. Ancak gruptan yapılan açıklamaya göre mevcut videoları değerlendirerek yeni bir çalışma söz konusu. Gruptan Özgür arkadaşımız Ayberk abinin eşliğinde çekilen Hadiseler Diyarında Yamak İrfan olarak karşımıza çıkacak. Bu yapımla İzmire yeni bir tiyatro deneyimi yaşatacağından şüphe yok.  Son olarak sizi Hadiseler Diyarının Teaser'ı ile başbaşa bırakarak yazımı sonlandırıyorum:  





                                                        http://vimeo.com/61163678


               Mutlu günler mutlu yarınlar dilerim. Herşey gönlünüzce olsun :)))))




                                                                                                FOTBOL's

              




 
             


13 Mart 2013 Çarşamba

BİR FENERBAHÇELİ OLARAK GALATASARAYIMIZI TEBRİK EDİYORUM!!!!






             Evet ben fenerbahçeliyim. Acısıyla tatlısıylada fenerbahçeli olmaktan hep gurur duymuşumdur ve hep duyacağımda...  


              
               Dün galatasayımızı bir fenerbahçeli olarak değil bir günlüğüne galatasaraylı olarak izledim. İnancım galatasayın kazanmasıydı. Hatta dün iş yerindeki dünya tatlısı arkadaşlarıma da schalke forması giyip  schalke gol attığında sevineceğimi söylemiştim. Ertesi gün galatasaray kazandığında nasıl koyduk ama diyebilmeleri için...

                Maça akıllıca başlayan zamanında gerekli hamleleri yapan bir galatasaray takımı izledim. Ve drogbanın galatasarayın aradığı kan olduğunu bir kez daha net biçimde gördüm.. Yahu insan birkez olsun hava topunu almasa olmazmı? Neredeyse tamamını alarak burak yılmaza güzel bir duvar oldu ve galibiyetin gizli mimarlarından biri oldu bence... Galatasarayın en çok ihtiyacı kaleye sırtı dönük bir forvetti. Bu oyuncuyu alarak bu sorunu kökten çözdü bence... Sneijder de zamanla takıma oturup harika işler yapacaktır eminim.

             Sonlara doğru yusuflara gelen bir galatasaray görsekte -ki bu fatih hocanın zamanında hamle yapmaması sonucu yenen gol diyebiliriz- yinede zekasını kullanarak oyunu çirkinleştirmeden oynayan nerede durmasını bilen oyuncularıyla zaferi kazanmasını bildi. Umut bulut ve burak yılmazı  tanımayan schalkeliler tanımıştır sanırım maçtan sonra. Schalke adına da draxler adlı oyuncuyu tebrik ediyorum schalkeyi ayakta tutan genç bir yetenek ve önü parlak bir oyuncu bence :))) Keşke fenerbahçede olsa dedim yani dün :)

              Sonuç olarak bir fenerbahçeli olmama rağmen son yıllarda en iyi oyununu sergileyen şahane bir galatasaray ve şahane bir şampiyonlar ligi maçı izledim.Bu Türkiye adına büyük bir onurdur. Başarılarının devamını dilerim. geçmişte kalmasına rağmen tekrarlayacağın hatta daha iyisini yapabileceğin başarılara imza atman dileğiyle... :)))   Umarım perşembe günü fenerbahçem de kazanır ve Türkiyeyi temsil etme maceramız devam eder...




                                                                                                  FOTBOL's

KALP AFFETSE DE KIRILMIŞTIR BİR KERE 9. BÖLÜM









*     ZİNDAN OLMUŞ BİR HAYAT    *




         Evlenmiş ve artık hamile bir kadındım. Ancak 9 aylıkken eşimin kişiliğini beğenmedim ve bu beni çok yıprattı. Oğlum oldu ama doğmuş bir çocuğu kaçırıp karşılığında memurluktan istifa etmeyi hangi baba yada eş yapar bilemiyorum.

      
         Mecbur istifa ettim.  Genç bekar memur olanlardan haberdar olduğu için bana " sen o itten ayrıl çocuğunun babası ben olurum "demişti. Ancak bu beni daha da yaralamış ve kabul edemeyeceğim bir hal almıştı.


         Bir süre bize baktıktan sonra bizi terketti. pavyona servis yaptığı bir kadını tanıdı beğendi ve benden boşanıp onunla evlendi.  Ben ise yaşadığı hayal kırıklığını anlatamıyordum. Üzücü bir durumdu. Artık hem ana hemde baba olup çocuğumu büyütmeyi seçmiştim.


          Aradan yıllar geçti ve benim terkettiğim oğlum izmirde askerlik hizmetini yapmış. Duyunca nasıl sevindim anlatamam. Gidip onu görmek istedim. Gittimde... Ama karşımda acılı bir çocuğun kin dolu bakışları vardı.   Beni kabullenmedi. Ne kadar denediysem de olmadı. 

            Oğlumun ağzından dökülen son cümle.... Kalp affetmedi... Affetseydi bile kırıldı bir kere tamir etsen ne olacakki..... 



 

KALP AFFETSE DE KIRILMIŞTIR BİR KERE 8. BÖLÜM












*   GÖÇ VAKTİ GELMİŞTİR ARTIK BU DİYARDAN    *


          Kayınpederimizin kızkardeşi oğlunu evlendiriyordu.Bizde ev halkı olarak hep beraber memlekete gittik. Annemde o düğüne gelmişti. Herkes oynarken ben hiç farkettirmeden annemle tenha bir yerde buluştum. Sıkıntıların devam ettiğini anlattım. Annem:


         -  Ben evimi sattım kızım İzmire ablamın yanına gideceğim. Yaşadığın sıkıntıların farkındayım. Sen onlarla evine git. Ben akrabamın arabasıyla gece sizin evin önüne geleceğim. Onlar uyuduktan sonra gece 1'de kapıya çık ben seni alacağım. bu işin başka oluru yok.

       - Peki anne dayanamıyorum artık çok teşekkürler beni bu canavarların elinden kurtardığın için...

        
           Annemin dediklerini harfiyen yaptım ve gece uyumadım.  Ancak oğlumu bakıp bakıp ağlıyordum. Çünkü bana oğlunu almadan gel demişti.   Saat gelmişti. Sessizce çıkıp arabaya bindim. Önce kayseriye akrabamızın yanına gittik. Gece beni orada bırakıp Kırşehire döndü annem.

           Sabah eşim uyandığında beni göremeyince annesine etrafa sormuş gören duyan oldumu diye. Tabi ne gören var ne de duyan. Eşim akıllı davranıp annemin yaptığını anlıyor ve annem beni alıp kırşehire getiriyor ancak eşim beni bu süre içinde arayıp sormuyor bile. Daha sonra annem beni alıp İzmire teyzemin yanına getiriyor. Biz izmirde yeni bir yaşama başlarken ben çocuğumu birdaha görememein acısını yaşıyorum. 

          Konfeksiyonda çalışmaya başlamıştım. Geceleri insan daha kötü oluyor be... Geceleri hatırladıkça ağlıyordum. Çocuk yaşta yaşadıklarım bana çok ağır gelmişti. Artık dayanamıyordum. Bir kjutu ağrı kesici içip ölmeyi denedim. Ancak durumu farkedince annem hastaneye kaldırıldım. Doktor beni yaşamaya ikna etti. En azından çocuğun için yaşamayı dene dedi. Dayandım...

         Günler aylar yıllar geçiyordu... Artık Dayanamıyor her defasında  Anneme oğlumu görmek istediğimi haykırıyor ancak annem tarafından artık olamayacağını ve unutmam gerektiğim cevabını alıyordum. Aradan geçen sonraki  zaman diliminde annem rahatsızlanmış ve ciğerleri siroz olduğu için vefat etmişti. kalan zmanımda ise bende daktilo kursuna gittim. Teyzemin eşi sayesinde girdiğim sınavı kazandım ve kamuda memur oldum. Zaman içinde memur bir genç bekar benimle evlenmek istedğini ve niyetinin ciddi olduğunu söyledi. Ancak ben artık bir kız değişldim ve bu durum kabul edilemezdi. O yüzden reddettim. onu..... Oysa şimdi öyle pişmanımki...

           Aradan yıllar geçti arık 30lu yaşlarda olgun bir kadın olmuştum. Bir tanıdığımın vasıtasıyla bir servis şöförü ile evlendim. Aşık değildim. ama evlenmeliydim. Hayatım yalnız geçirilebilecek bir durumda değildi. benim için artık yeni bir hayat başlıyordu....



                                                                                                       FOTBOL's

18 Kasım 2012 Pazar

KALP AFFETSE DE KIRILMIŞTIR BİR KERE 7. BÖLÜM





7. BÖLÜM



*   15'LİK GELİN  *



      Kırıkkaledeki yeni yuvam olacak eve gelmiştik. Ev iki katlıydı. Önceden herşey ayarlanmıştı. Buna göre alt katta biz üst katta ise eşimin ailesi oturacaktı. Üst katta akşama kadar oturduk akrabalarla tanışma gibi akvitelerimiz oldu. Akşam olduğunda kayınvalidem Fatma hanım :


        - Hadi oğlum artık akşam oldu sen gelinimizide al aşağıya in. Yengende sizinle gelecek ona anlatır size neler yapacağınızı...

          Biz üç kişi aşağıya evimize geldik. Yengem :

          -Hadi soyun bakalım.

       - Ben tanımadığım erkeğin yanında soyunamam. Annemi çağırın o gelsin. Annem kızar böyle şeylere annemi çağırın !!!!

         - Tamam bekle o zaman...

         5 dakika sonra annem kapıda belirdi. ve  bana artık evlendiğimi ve yengem ne söylüyorsa onu yapmamı artık bana hiç kızamayacağını söyledi ve gitti. Daha sonra yenge beni soydu çırılçıplak kalmıştım. Daha sonra dışarı çıktı. kendimi tecavüze uğramış gibi hissetmiştim. Çok korkuyordum ancak elim kolum bağlıydı ve beklemekten başka seçeneğim yoktu. o yaşımda seks denen faaliyetin ne olduğunu bilmeden mecburiyetten o gece birlikte oldum. Bu geceden sonra Vural artık benim eşim olmuştu.

        Yaklaşık bir ay kadar olmuştu. Bu sürede akrabalar bize biz akrabalara gidiyorduk. Geziyor vuralla birbirimize alışmaya çalışıyorduk. Bu yaşımda evliliğin ne olduğunu bilmediğim için herşey bana çok yeni geliyordu. Günlerden bir gün içimde bulantılar başladı. Artınca doktora gittik ve orada hamile olduğumu öğrendim. Meğerse ilk geceden hamile kalmışım. Vural buna çok sevinmişti. 

       6 aylık hamileydim. Vuralın isteği üzerine kırşehire annemi görmeye gittik.Ben bunu bir ziyaret olarak yorumluyordum ancak öyle olmadığını çok geçmeden anladım. Gittiğimizde babaannemin vefat ettiğini öğrendik. Tabii bu vefattan babama hatırı sayılır miktarda para kalmıştı. Vuralın babası Halil amca paranın kokusunu alınca hep beraber kırşehire gidip görünelim demişler.

       Halil amca babamla konuşup parayı borç olarak istedi. Kereste alıp mobilya yapacağını ve bu parayla işini büyütmeyi düşündüğünü söyledi. Babamda bu parayla ev alacağını ve kaporasını verdiğini söyledi. Halil amcada işi uzatmadı ve kırıkkaleye tekrar döndük. Döndüğümüzde:

     - Bak babanı görüyormusun. Üç kuruşa muhtaçtınız şimdi eline para geçince adam oluverdi birden.

         Günler boyunca bu böyle devam etti. Hergün parayı alamadıkları için bana sayıp sövüyorlar fakirlik kavramını sürekli başıma kakıyorlardı. Artık buna dayancak gücüm kalmamıştı ve  bende artık üst ata çıkıp onları görmek istemediğimi vurala söyledim. o da "sen bilirsin" dedi. ancak yeme içme işlemlerimizi üst katta yaptığımız için açlıktan ölüyordum. Eşim akşam eve geldiğinde bana hiç uğramadan direk yukarı çıkıp yemeğini yedi. Ve yatmaya aşağıya geldiğinde:

         -  Vural tüm gün aç kaldım bak hamileyimde bana en azından bir ekmek getirsende yesem olmazmı?

          - Gidip yeseydin.. sana birşey getiremem ailemide sen görüşmek istemiyorsun diye karşıma alamam. Onlara birşey söyleyemem.

             Dedi ve uyudu. Ertesi günde olaylar aynı şekilde devam etti. Eşim yukarı gel dedikçe ben gelmedim. ikimizinde inadı baskın geldi. Artık üçüncü gün olmuştu. Açlıktan dayanacak takatim kalmamıştı. Vurala artık ailesini görmek istemediğimi ve beni annemlere bırakmasını istedim. O da beni kırşehire  annemlere bırakıp ordan kadir amcanın yanına gitti. Onlara durumu anlatmış. Onlarda bunu doğru olmadığını söyleyip vurala kızarak tekrar barıştırmayı teklif ettiler. Vuralda aynı gün içinde beni tekrar alıp kırıkkaleye götürdü. Eve geldiğimizde kayınvalidemle karşılaştık: 

        - Ne hakla bunu eve getirirsin oğlum!! At götür bunu başımdan götür anasını yanına istemiyorum onu bu evde!!!

         Korkudan kaskatı kesilmiştim. Kayınvalidem bayılmaya başlamıştı sinirden bende bu korkuyla oturduğum sandalyeden düştüm. Kadir amcamın tokadıyla kendine gelen kayınvalidem yinede yaygarayı basmaya devam ederek evden çıktı. Kadir Amcam vurala : 
        
          -  Erkek ol biraz karına sahip çık. Ezdirme bunlara al herşeyini aşağıda oturun olmaz böyle şey.

         - Yok kadir amca öldürücem ben onu annemi ne hale getirdi kadın ölüyordu neredeyse!!

        Deyip üzerime yürüdü. Tam tokat atacaktı ki kadir amcam durdurdu onu. Ama o tokat çoktan yüzüme vurulmuştu bile... Daha sonra aşağıya indik ama ben çok korkmuştum. Ertesi günü vural yukarı çıkmam konusunda çok ısrarcı davrandı. Düşündüm... Aşağıda kalırsam açlıktan ölebilirdim. Mecbur yukarı çıkıp onların yanında durdum akşama kadar. 

         O günden sonra beni evde hep horgörmeye aşağılamaya devam ettiler. kalan günlerimin her saati kan kusturdular bana. Artık 9 ay olmuştu. Doğuma az kalmıştı. Bir sabah sancılarım çok arttı ve beni hastaneye götürdüler. öğle vaktinde ise bir oğlan çocuğu dünyaya getirmiştim. Bir hafta kadar evimizin aşağı katında bana baktılar. 1 hafta sonra yine eski tas eski hamam durumlarına devam ettik. Dahada kötü olmuştu. Örneğin evde çamaşır makinesi varken ben tüm ailenin kıyafetlerini soğuk kış gününde elimde kaynar suda ve dışarıda yıkıyordum. Zaman zaman annem geliyor ve çektiğim sıkıntıları görüyordu. Ancak elinden birşey gelmiyordu. Beni korumaya yönelik konuşmalar yapsada hiçbir faydası olmadı. Çocuk yaşımda bir çocuğum olmuş ve eziyet çekiyordum. Bir süre sonra annemede kızıp onu evden kovdular. Artık annem ve benim aramızdaki ipler git gide incelmişti. İleride koparsa annemsiz bu acımasız insanların arasında neler yapacağımı hiç bilmiyordum.



                                                                                                        FOTBOL's


14 Kasım 2012 Çarşamba

KALP AFFETSE DE KIRILMIŞTIR BİR KERE 6. BÖLÜM






6.BÖLÜM


*  İÇKİ MASASIYLA GELEN EVLİLİK  *





       Artık okulla tüm ilişiğimi kesmiş evde anneme yardım ediyor , kalan vakitlerimdede Kız Olgunlaşma Enstitüsünde dikiş dersleri alıyordum. Okul hayatımı kaybettiğim için üzülüyor ama vicdanımın sesi annemle ilgilenmem yönünde beni uyarıyordu. 

       Aylardan Mayıs... Yeni açmış çiçeklerin kokusu şehri sarıyor. Baharın bu güzel özelliği ile banada bir canlılık geliyor. Dikiş kursuna muntazam olarak gitmeye devam ederken günlerden birgün Pakize yenge çıkageldi:

          - Kııız şefika nörüyon gız. 

          - İyi be pakize ne yapayım halı dokuyordum hoşgeldin. 

          - Şefika müsaade varmı? Sana misafir getirdimde...

          - Elbette ne demek başım gözüm üstüne buyrun girin...


       Üç bayan usulca içeriye girdiler. ben o sıra temizlikle meşguldüm.Belli bir süre kısık sesle birşeyler konuştuktan sonra annem bağırarak : 


           - Gönüüülllllll !!!!! Kız kime diyom gönüüüüüllllllll !!!!!!
        
           - Geldim Anacığım....

          Geldiğimde Pakize yenge ile beraber onun arkadaşı Fatma hanım ve onun kızı Elif'i gördüm. Annem : 

            - Misafirlerimiz geldi kızım bir hoşgeldin de işe güce daldın bizi unuttun.

            -  Hoşgeldiniz... 

            Yabancı oldukları için odada oturmadım kendi odama geçtim.Yaklaşık yarım saat sonra gittiklerini gösteren kapı sesi duyuldu. Annem hemen ardından yanıma geldi. bana dediki:

           - Bak kızım. Pakize yengenin yanındakiler Pakize yengenin abisinin hanımı ve kızı olurlar. Bir hafta önce Kırıkkaleden Kırşehire oğullarına kız bakmak için gelmişler. Bu süre içerisinde birçok kız görüp kapılarını çalmışlar. Burayada seni görmeye gelmişler. Çocuk mobilyacıymış. Kısacası hali vakti yerinde bir aileymiş.

    -  Anne sen ne diyorsun!!! Böyle birşey kesinlikle kabul edilemez. Ben kimseyi istemiyorum.Lütfen anacığım beni kimselere vermeyin. Hali vakti yerinde olabilir ama ben yol bilmem iz bilmem bu yaşımda bir memleketten bir başka memlekete nasıl giderim nasıl yaşarım.

          - Kızım ben onu bunu bilmem. Ben bu aileye söz verdim. Akşam babanlada konuşacağız. Hali vakti yerinde seni mutlu edebilecek insanlar bunlar. O yüzden bu iş olacak bilgin olsun.


          Annemin odadan çıkmasıyla beraber hıçkırıklara boğuldum. Akşama kadar odamdan hiç çıkmadım. Akşam babam geldi ve annem konuyu babama anlattı. Babam : 

          - Benim kızım daha 15 yaşında. sokakta oynayan çocuk yahu bu !!! Ben kimselere veremem bu yaşında kızımı... 
  
        - Beyim ailenin hali vakti çok yerinde... Birdaha böyle kısmet çıkmaz belki. Verelim Sen yok desende ben vereceğim.

         - Kesinlikle olmaz Hanım!!!  Bu konu kapanmıştır.


        Babamın bana bu konuda sahip çıkışı beni sevindirmişti. Ne yazıkki sevincim çok kısa sürdü. Ertesi gün  Pakize yengemin kocası kadir amcam ve Fatma hanımın kocası halil bey babamı alıp akşam içmeye götürmüşler. Güzel bir gecenin ardından gecenin geç saatlerinde babamlar eve geldi.  ve bana beni verdiğini söyledi. Dünyam yıkılmıştı. İçki masasında pazarlığım yapılmış ve yine içki masasında adıma söz verilmişti bile. Daha sonraki günün akşamı beni istemeye geldiler. Tüm yakarışlarıma rağmen beni o aileye vererek yüzükler takıldı.  Artık benim için yeni bir dönem başlıyordu. Tecrübesizliğimle birleşen saflığım beni sudan çıkmış balığa döndürmüştü.

         İlerleyen günlerde o aile ve oğulları beni birkaç defa görmeye geldiler. Nikah düğün tarihleri konuşuldu. Evleneceğim erkeği ilk kez o zaman gördüm. Birkaç defa gördükten sonra evleneceğim erkek hiç içime sinmemişti. Evleneceğim erkek askerden gelmiş 25 yaşında birisi ben ise henüz çocuk ruhlu 15 yaşında bir kızdım. Bu oran beni çok üzüyordu. Bir elin parmağı kadar gördüğüm bu erkeği kalbim hiç kabul etmemişti. Ancak Gelenekler ve aile baskısı sebebiyle evlenmek durumundaydım. 

          Ve Nikah günü geldi. Kırşehirde nikahımız kıyıldı. Yaşım tutmadığı için babamın vekaletiyle evlendirildim. o günün akşamı salonda düğünümüz yapıldı. kapıya gelen davul ve zurnalar eşliğinde ailenin beni almaya geldiği arabayla kırıkkaleye doğru yol aldık. Yolda giderken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ancak gözyaşlarımı kimse silmiyor kimse umursamıyordu. Hayatıma balyoz gibi inen bu darbeyi nasıl atlatacağımı bilmiyordum....


                                                                                                             FOTBOL's

13 Kasım 2012 Salı

KALP AFFETSE DE KIRILMIŞTIR BİR KERE 5. BÖLÜM





   5. BÖLÜM 



*  KARABULUTLAR DAĞILIYOR DERKEN *




         3 ay oldu... Evde olmayan kömür yüzünden dışarda oynayarak yada ev sahibimiz alim amcanın evinde ısınmaya çalışıyorduk. Evde hammadde olmadığı için babamın gönderdiği para ile sadece un alıp ondan yemekler yaparak karnımızı doyuruyorduk. kar yolları kapattığı için çetin kış şartları yüzünden babam bize biz babama ulaşamıyoruz... Ev sahibimiz çok yardımseverler ellerinden geleni yapıyorlar ama yinede bize yeterli olmuyor.

         2 ay daha geçti. karlar iyice erimeye yüz tutmuştu. Ve günlerden birgün .... Babam geldi. Hemen kollarına atladık bütün sevincimizle. Babam geldiğinde ağzından çıkan ilk cümleler: 

        -  Size ne oldu böyle !!!!!!

        - Sorma bey. Sen yokken çok kötü şeyler oldu aç kaldık hiç birşeye yetiremedik verdiğin parayı...

        - Anladım hanım bu böyle olmayacak... Allahtan bulunduğum köyde çok çevre edindim. oraya gidelim. Orada hayatımızı biraz düzene sokabiliriz.

        - Haklısın bey bu böyle olmayacak. 

      Ve 3-5 gün sonra yola koyulduk. Köye vardığımızda köylüler bizi çok sevdi ve kucak açtılar. Bize ev buldular. beni okula kaydettirdiler. Babam köyde dükkan açmaya başladı. 

       Ancak okul hayatım köyde hiç parlak başlamadı. İlk senenin yarısını izmirde kalan yarısını da kırşehirde okuduğum için zaten iyi bir eğitim alamamıştım. Üstüne üstlük köyde başladığım okulda ise bir salonun içinde 5 adet sınıf aynı anda ders görüyordu. Bu durum dersleri anlamamı çok zorlaştırmıştı. Ben okuma yazmayı sökerken yanımdakiler tarih dersi görüyorlardı. 1 Yıl boyunca bu işkence dolu okul hayatım devam etti. o senenin yazında babamın yarım kalan bağ bahçe işinden elde ettiği yüklü gelirle tekrar şehre gelip bir ev kiraladık.Babam ömer bey açtığı küçük dükkanı genişletti.Annem halı dokumaya başladı. İkisinin geliriyle beraber yavaş yavaş toparlamaya başlamıştık. Daha sonra kiradan kendi evimize çıkma başarısı gösterdik. 

       Aylar ayları yıllar yılları kovaladı. Ben artık ortaokul 1.sınıfa kadar gelmiştim. 2 dersten kalsamda dershaneye gidip o iki derside vermiştim. Artık 2. sınıftaydım. Ancak 2. sınıfın baharında annemin ayağı düşmesi sonucu kırıldı. Ona bakabilecek tek kişi ben olduğum için okulu bırakıp anneme bakmak zorunda kaldım. Annem iyileşti ama ben geri okula dönemedim. Bir yıl kadar anneme ev işlerinde yardım ettim. 

        Dedem Hüseyin beye sık sık gider halini hatrını sormayıda ihmal etmezdik. Dedemlere komşu olan Pakize yenge ve kadir amcalarda beni çok severlerdi. Pakize yenge terzi kadir amca da sağlık memuruydu. Gel zaman git zaman annemin onlarla bir ahbaplığı oluşmaya başladı. Ancak bu oluşan dostluk yüzünden hayatımın kararacağını nerden bilebilirdimki ?


                                                                                                                           FOTBOL's

7 Kasım 2012 Çarşamba

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!








Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;


* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir

* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.


TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.


Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,


* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;

* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...


Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php


EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:

Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org

facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

16 Ekim 2012 Salı

KALP AFFETSEDE KIRILMIŞTIR BİR KERE 4. BÖLÜM








4. BÖLÜM




*   YELKEN AÇTIĞIMIZ KARABULUTLAR  *





         Annemle babam Otogar'a geldikten sonra Babamın abisi mustafa karşılar ve onu İzmirin eşşiz manzaralı ama bir o kadar da kırsal semtindeki evlerine götürür. Geçimini bebek ayakkabısı imalatı ile sağlayan birinin daha lüks bir yerde yaşaması beklenemezdi zaten. Eve geldiklerinde bir süre oturup havadan sudan sohbetle özlemlerini giderirler. Konu İzmirde bir hayat kurmaya gelince Mustafa bey ciddi bir tavırla:

     -  E artık izmirli sayılırsınız abicim tabii burada yaşamanın bazı gerekleri var. Öncelikle bir iş bulup çalışman lazım. benim köhne dükkan senin işini görmez bana zor yetiyor zaten ama sana yakın zamanda bir iş bulucam.Daha sonrada beraber bir ev bakarız size. Gül gibi geçinir gidersiniz.
  
        Babam bu duruma çok sevinir. herşeyin yolunda olacağını ve mutlu olacaklarını söyler anneme. Annemin içinde ise bir tedirginlik vardır. Çünkü kaçarak geldikleri için peşlerine düşmelerinden korkmaktadır. 

      Birkaç gün sonra Mustafa bey bir iş haberi ile çıkagelir. Bir fırında iş bulmuştur. İş çok tatmin edici olmamakla beraber zordurda. Ancak babam bir başlangıç yapabilmek için işi kabul eder. Yaklaşık bir ay kadar alın teriyle yoğrulmuş bu yorucu işte çalışır.  Bir ay sonra ise bir kumaş dokuma fabrikasına geçerek çektiği sıkıntı dolu bir ayın ödülünü alır. Buradaki işte zordur ancak maaşı ve ustabaşı pozisyonu babamı tatmin etmeye yettide arttı bile. Daha sonra bir ev kiralayarak düzenlerini yavaş yavaş oturtmaya başlarlar.

      Aylar ayları yıllar yılları kovalar. Bu süre içerisinde babamı ve annemi kimse arayıp sormuyor ve mutlu bir hayat yaşanıyor İzmir semalarında :)) ve 1954 yılının ilkbaharında ben dünyaya geliyorum. Annemin ve babamın en büyük meyvesi.... benden ikiş yıl sonrada bir erkek kardeş dünyaya geliyor. Herşey öyle güzel gidiyorki tadından yenmez derler ya...İşte aynen öyle :))  
     Aradan tam 7 yıl geçti. ben 7 yaşına geldim. Okula tam başlayıp bir ay geçmiştiki kara bulutların habercisi olan ilk kez gördüğüm babaannem Kırşehirden geldi bize tüm ihtişamıyla.  Oturup gelinini selamladıktan sonra hemen konuya geliyor : 

     - Bak oğlum uzun zamandır ne sen nede biz seni güvenliğin açısından aramadık sormadık. Bu süre zarfında çok şey değişti memleketimizde. Baban hastalığa yakalandı. Bağ bahçe işleri çok yarım kaldı. kardeşin ve ben bunları idare edemiyoruz. Çok perişan duruma geldik. Eğer biraz Analık hakkım varsa Kırşehire dönün.
     Babam hayretler içinde bakar kalır ve düşünür. Elinden başka birşey gelmez. Annemi karşısına alır ve : 

      - Bak güzel karıcım durum böle böle ben tekrar kırşehire dönmek durumundayım. Anamın çok hakkı var üzerimde.Sende gördün ne kadar perişan haldeler.
     
        - Bey iyi hoş dersinde eğer gidersek bizi bulurlar başımıza iş alırız. Gel biz burada kalalım.
       - Hanım ben gidiyoruz dediysem bitmiştir olay ben gidiyorum sende dönüyorsun benimle. Bu kadar zaman geçti aradan torununu kucağına alınca dünyayı unutur sizinkiler. 

        - Peki bey madem öle diyosun...Yapacak birşey yok.

    Ve hep beraber tekrardan Kırşehire... Karabulutların habercisi olan şehre doğru yol almaya başladık...


       Kırşehire geldiğimizi annemin tarafı bilmiyorken 15 gün sonra dedemin vefatı ile sarsıldık. Vefatından sonra cenazesinde annemin tarafı ile ilk kez karşılaştık. Anne tarafından Dedem cenazede bizi gördüğünde eli ayağı buz kesti. şaşkınlığını gizleyemedi. Anneme uzun uzun baktı cenaze boyunca... Defin işlermleri bitene kadar tek kelime konuşmadık. İşlemler bitipte giderken dedem yavaşça geldi. Babamla burun buruna kadar gelecek kadar yaklaştı. o sinirli bakışlarıyla babamı süzdü uzun bir süre. Daha sonra o sinirli bakışlarının yerini gülümseme ve ardından bir sarılma ve gözyaşlarına aldı.. Ağzından belli belirsiz bir cümle...Affetttim dedi. Bu belkide bu şehre geldiğimizden beri aldığımız en iyi haberdi. Sanki bir anda olsa karanlıkta bir ışık doğmuştu. ne varki o ışığın hızla kapanacağını adımız gibi biliyorduk.
         Bulutların dağılmak üzere olduğu bugünlerde bağ bahçe işi için gelen babam ve biz kış ayında bağ işlerinin olmamasından ötürü bağ bahçe işlerini askıya almak zorunda kaldı. babamın abisi olan Bekir amcanın küçük bir bakkal dükkanı vardı. Ancak bakkal dükkanının geliri bize babaanneme ve amcama yetmiyordu. Bu yüzden amcam babamı böle gitmeyeceğini ve bir iş bulması konusunda uyardı.Bunu üzerine babam köye gidip iş aramaya başlar. Oradaki eski çocukluk çevresinin yardımıyla berberlik yapmaya başlar
     Bir süre sonra işlerin rengi değişmeye ve karabulutların oluşturduğu yağmurda ıslanmaya başladık. Babaannem babam işe gittikten sonra terör estirmeye ve artık yeter bu evde kalmayın attı gitti başıma sizi sıkıldım deyip annemi ve bizi zor durumda bırakmaya başladı. babam yollar karla kaplı olduğu için gelemiyor ve herşeyden habersiz kalıyordu Annem ise bir gün dedeme giderek durumu anlattı. dedem:

         - Ben sana demiştim baştan kızım bu iş bu tutumla bundan sana koca olmaz diye. Ama yinede kızımsın torunlarımın anasısın sana yardım edicem. 
         Bir süre sonra oradan taşınıp dedemin bulduğu bir oda bir salon eve geçiyoruz. İçini orta halle döşeyip yaşamaya başlıyoruz.Ancak un dışında yemeklik hiçbirşeyimiz yok. 
        
           Evimizin sahibi alim amca..Almanyada yaşayan bir gurbetçi...onun karısı zübeyde hanım ise evin kirası işle geçinip çocukları büyütmenin telaşında. Evinimzde birşey olmadığını görmüş olacakki  Bizi evine davet ediyor bazende bize birşeyler getirerek bizi doyurmaya çalışıyordu. Çünkü evimizde yiyecek birşey yoktu ve babama hala ulaşamamıştık.Bense yeniden okula başlamış ev sahibinin kızları ile okula gidiyordum. Birgün yokluktan kışın soğuğunda giydiğim yazlık ayakkabılar yüzünden karda yürüyememiş ve ev sahibinin kızının sırtında eve gelebilmiştim. Böyle soğuk günlerin yanında istdğimiz son şey bir dertti ve buda çok yakın zamanda kapımızı çalıp fazlasıyla başımızı ağrıtacaktı. Artık sıkıntının yanında yoksulluklar toplum baskısı ve babamın yokluğu ile iyice dibe vurmamıza ramak kalmıştı.... Bu memleket belkide bizim sonumuz olacaktı.


     

                                                                                                     FOTBOL's




 

Bunlarda ilginizi çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...